Yeni Sitem

Artık Blogger hesabımdan taşındım. Takip etmek isteyenler beni buradan ya da RSS ile şuradan takip edebilirler...

Mazi Yarası, 9 Ekim'de Sinemalarda

23 Temmuz’da erken yaşta vefat eden, film yönetmeni ve senaryo yazarı Ersin Pertan’ın 9 Ekim’de Türkiye sinemalarında gösterilmeye başlanacak olan son filmi “Mazi Yarası”, Mısır’da düzenlenen ve seçici kurul başkanlığını Hülya Koçyiğit’in üstlendiği, 25. Uluslararası İskenderiye Film Festivali’nden özel ödülle döndü. “Mazi Yarası”, festivalin açılış filmi olma onuruna da layık bulundu.


Ersin Pertan’ın özel ödülü İskenderiye Valisi Adil Lebib tarafından Ersin Pertan’ın kızı Esra Pertan’a takdim edildi.
Ersin Pertan’ın ”Mazi Yarası”, 10-17 Ekim 2009 tarihleri arasındaki Antalya Altın Portakal Film Festivaline katılabilmek için başvuran filmler arasında da yer alıyor.
Uluslararası İskenderiye Film Festival’inde geçen yıl da Cemal Şan ödüllendirilmişti.
Türk Sineması’nı bu yıl , İskenderiye Film Festivali’nde üç film temsil etti. Bunlar: Ersin Pertan’ın “Mazi Yarası” ile “Şarkıcı”sı ve Şerif Gören’in yönettiği ve baş rolünde Hülya Koçyiğit’in oynadığı “Derman”dı.
Şerif Gören’in “Derman” adlı filminde yapımcı Selim Soydan dev bir kadroyu bir araya getirmişti.Baş rollerini, Hülya Koçyiğit, Tarık Akan, Talat Bulut ve Nur Sürer’in üstlendiği “Derman” senaryo yazarı Ahmet Soner tarafından Osman Şahin’in öyküsünden uyarlanmıştı.
Bilindiği gibi Hülya Koçyiğit’in oyunculuk yaptığı ilk film olan Metin Erksan’ın yönettiği ve senaryosunu yazdığı “Susuz Yaz” 7 Temmuz 1964’te Berlin Film Festivali’nde büyük ödül Altın Palmiye’yi kazanarak Türk sinemasına ilk büyük uluslarası ödülünü getirmişti.

ölmeden önce görmeniz gereken 100 film



12 Angry Men (1957) - 2001: A Space Odyssey (1968) - The 400 Blows (1959) - 8 ½ (1963) - A Hard Day’s Night (1964) - The African Queen (1952) - Alien (1979) - All About Eve - (1950) - Annie Hall (1977) - Apocalypse Now (1979) - The Battle of Algiers (1967) - The Bicycle Thief (1948) - Blade Runner (1982) - Blazing Saddles (1974) - Blow Up (1966) - Blue Velvet (1986) - Bonnie and Clyde (1967) - Breathless (1960) - The Bridge on the River Kwai (1957) - Bringing Up Baby (1938) - Butch Cassidy and the Sundance Kid (1969) - Casablanca (1942 -)Chinatown (1974) - Citizen Kane (1941) - Crouching Tiger, Hidden Dragon (2000) - Die Hard (1988) - Do the Right Thing (1989) - Double Indemnity (1944) - Dr. Strangelove or: How I Learned to Stop Worrying and Love the Bomb (1964) - Duck Soup (1933) - E.T. the Extra-Terrestrial (1982) - Enter the Dragon (1973) - The Exorcist (1973) - Fast Times At Ridgemont High (1982) - The French Connection (1971) - The Godfather (1972) - The Godfather, Part II (1974) - Goldfinger (1964) - The Good, the Bad, and the Ugly (1968) - Goodfellas (1990) - The Graduate (1967) - Grand Illusion (1938) - Groundhog Day (1993) - In the Mood For Love (2001) - It Happened One Night (1934) - It’s a Wonderful Life (1946) - Jaws (1975) - King Kong (1933) - The Lady Eve (1941) - Lawrence of Arabia (1962) - The Lord of the Rings (2001,2002,2003) - M (1931) - M*A*S*H (1970) - The Maltese Falcon (1941) - The Matrix (1999) - Modern Times (1936) - Monty Python and the Holy Grail (1975) - National Lampoon’s Animal House (1978) - Network (1976) - Nosferatu (1922) - On the Waterfront (1954) - One Flew Over the Cuckoo’s Nest (1975) - Paths of Glory (1958) - Princess Mononoke (1999) - Psycho (1960) - Pulp Fiction (1994) - Raging Bull (1980) - Raiders of the Lost Ark (1981) - Raise the Red Lantern (1992) - Rashomon (1951) - Rear Window (1954) - Rebel Without a Cause (1955) - Rocky (1976) - Roman Holiday (1953) - Saving Private Ryan (1998) - Schindler’s List (1993) - The Searchers (1956) - Seven Samurai (1954) - The Shawshank Redemption (1994) - The Silence of the Lambs (1991) - Singin’ in the Rain (1952) - Snow White and the Seven Dwarfs (1937) - Some Like It Hot (1959) - The Sound of Music (1965) - Star Wars (1977) - Sunset Blvd. (1950) - Terminator 2: Judgment Day (1991) - The Third Man (1949) - This is Spinal Tap (1984) - Titanic (1997) - To Kill a Mockingbird (1962) - Toy Story (1995) - The Usual Suspects (1995) - Vertigo (1958) - When Harry Met Sally… (1989) - Wild Strawberries (1957) - Wings of Desire (1988) - The Wizard of Oz (1939) - Women on the Verge of a Nervous Breakdown (1988) - The World of Apu (1959)


Yahoo'nun zamanında hazırladığı 'ölmeden önce görmeniz gereken 100 film' listesi...
Alfabetik olarak sıralanmıştır puan gibi bir kriter yok, izleyebildiğinizi izlemeye bakın :)

Julia Roberts ve Clive Owen: 'Sahtekarlar'


Yönetmenlik kariyerine 2007 yılında Avukat (Michael Clayton) ile başlayan ve eleştirmenlerin övgüsünü kazanan yazar / yönetmen Tony Gilroy (kendisi aynı zamanda Bourne filmlerinin de senaristidir), şirketler arenasının kirli rekabet dolu dünyasına yeniden geri dönmeye karar verdi. Ancak bu kez bunu romantizm aracılığıyla yapacaktı. Mucize bir ürünü piyasaya rakibinden önce sürebilmek için rekabet eden iki dev şirket arasındaki kıyasıya mücadeleyi arka plan olarak kullanarak ilginç dönüşümlerle dolu bir hikaye yazdı. Bu hikayenin odak noktasında şirketler arası mücadelenin karşıt taraflarında kalmış olan iki sevgili arasındaki duygusal savaş ön plandaydı.
Julia Roberts ile Clive Owen, bu filmde gizliden gizliye bir aşk ilişkisi yaşayan casus kökenli iki şirket görevlisi rollerini üstlendiler. Sahtekarlar’ın (Duplicity) baş karakterleri kendilerini şirketler arası bir savaşın karşıt taraflarında bulunca, işlerinin en zor kısmının sevdiği insana ne kadar güvenebileceğine karar vermek olduğunu keşfederler.
CIA ajanı Claire Stenwick (
Roberts) ile MI6 ajanı Ray Koval (Owen), hükümete bağlı istihbarat dünyasından ayrılarak özel sektöre geçmişlerdir. Artık birbiriyle kıyasıya rekabet halindeki iki dev şirkette çalışmaktadırlar. Bu iki şirket arasında yüksek kazanç elde etme amaçlı soğuk savaş hüküm sürmektedir. Peki, Claire ve Ray’in görevleri nedir? Patentini ilk alan şirkete servet kazandıracak yeni bir ürünün formülünü elde etmek için kıyasıya mücadele.
Claire ile Ray’in patronları olan endüstri devi Howard Tully (
Tom WilkinsonSil Baştan) ile CEO Dick Garsik’in (Paul GiamattiSudaki Kız) her ikisi de sınır tanımayan işadamlarıdır. Claire ile Ray’in en büyük sorunu ise, birbirleriyle nasıl oynamaları gerektiğini bilememektir. Önlerine çıkan engelleri teker teker aşmaya çalışırken hazırladıkları büyük soygun planını tehlikeye atacak tek şeyin bir türlü uzak duramadıkları aşk olduğunu keşfedeceklerdir.

Tommy Lee Jones: Sislerin İçinden



Fransız Sinemasının en saygın yönetmenlerinden Bertrand Tavernier'nin (Albay Conan, Dartagnan'ın Kızı), Amerikalı yazar James Lee Burke'ün aynı adlı eserinden beyazperdeye uyarladığı, oyuncu kadrosu yıldız isimlerden oluşan, gizemli bir gerilim filmi Sislerin İçinden (In the Electric Mist).
Berlin Film Festivali'nde Altın Ayı için yarışan ve gösterildiği Uluslararası İstanbul Film Festivali'nde de sinemaseverlerden büyük ilgi gören filmde başrolleri Tommy Lee Jones(Kaçak), John Goodman (Barton Fink), Peter Sarsgaard (Jarhead), Kelly MacDonald (Trainspotting) ve Mary Steenburgen (Geleceğe Dönüş 3) paylaşıyorlar.

Film, cinayet, yolsuzluk, ırkçılık ve hayaletler hakkında ilginç bir hikaye anlatıyor.  David Robicheaux (Jones) kırk yıl arayla işlenen bir dizi korkunç cinayetin sır perdesini aralamaya çalışırken, bir Hollywood filminin yapımcılığını üstlenen New Orleans'lı gangster Balboni'nin de (Goodman) olayla ilgisi olduğunu anlar. Sonra işler tuhaflaşır, çünkü Robicheaux güneyli bir komutanın hayaletinin yardımıyla yeni ipuçlarına erişir. Ölmüşlerin sırları gün ışığına çıktıkça, gizem daha da karmaşık bir hal alır.

Gökten 3 Elma Düştü


T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın desteğiyle geçtiğimiz yaz çekilen Gökten Üç Elma Düştü'nün ilk gösterimi Antalya Film Festivali'nde olmuş, ‘Altın Portakal’ için yarışan filmler arasına girmişti. Antalya’nın ardından katıldığı 3. Bursa Uluslararası Film Festivali’nde -Ulusal Yarışma- ‘Altın Karagöz’ En İyi Film ve En İyi Senaryo ödüllerini alan film, yurt dışından da birçok festivalden davet almıştı.

Tamamı İstanbul’da çekilen filmin başrollerini; 
Köksal Engür (Korkuyorum Anne), Bennu Yıldırımlar (Yaprak Dökümü), İsmail Hacıoğlu (Vali) ve Kürşat Alnıaçık (Deliyürek) paylaşıyorlar. Film; diğer rollerde de usta oyuncuları barındırmasıyla dikkat çekiyor…
Öyküsüne gelince; Küçük çapta bir hırsız olan genç Ali (
Hacıoğlu) evden kaçmıştır.  Annesinden ve ender gördüğü babasından… Nasıl karşılanacağını bilmeden İstanbul’daki daha önce hiç görmediği dedesine doğru garip bir yolculuğa çıkar…
Ali’nin dedesi emekli asker Recep (
Engür), tek başına askeri disiplin içinde yaşayan huysuz bir ihtiyardır. Karısını üç yıl önce kaybetmiş ve onay vermediği bir evlilik yapmış kızı Yıldız’la da yaklaşık yirmi yıldır görüşmüyordur. Recep’in tüm saatleri hemen her gün aynı geçiyordur artık. Ta ki küçük torunu Ali çıkıp gelene kadar…
Recep’in üst katında yaşayan ve geçimini telekızlık yaparak sağlayan genç bir kadının (
Yıldırımlar) ise bambaşka bir hikayesi vardır... Bu üç farklı dünyanın insanı tek bir hikayede buluşurlar...

kaçırmayın "İçimizdeki Düşman"


Cezayir savaşı sırasında iki Fransız askerinin aynı bölüğün başında yaşadıklarını konu alan film hem Fransa’nın Cezayir savaşındaki vahşi tutumunu sorguluyor hem de savaş olgusunun erkekler üzerindeki etkisine eğiliyor.
İşte filmle ilgili ilginç ve bazı önemli notlar:

- Film Kabil Dağları’ndaki doğa koşullarının zorlayıcılığı nedeniyle Fas’ta, medeniyetten uzak bir bölge olan Beni Mellal bölgesinde çekilmiş. Çekimler insanın doğa karşısındaki acizliğinin altını çizebilmek için savaşta saldırıya açık olacak geniş alanlarda yapıldı.
- Çekimler 48 gün sürmüş ve 50 dereceye varan sıcaklıklar altında gerçekleşmiş.
- Filmin yönetmeni Florent Siri (Rehine) filmin kendisi için öneminden şu şekilde bahsediyor: “20 yaşında bir sinema izleyicisiyken hep kendime neden Amerikan yönetmenler Vietnam hakkında harika aksiyon filmleri yaparken, Fransa’da Cezayir Savaşı ile ilgili bir film yapılmadığını sormuşumdur. Bu konuyla ilgili sadece birkaç tane film var. O filmler de 30–40 yıl önce yapılmış filmler. Her zaman Dekolonizasyon savaşları üzerine film yapmak istemiştim. Ama hem epik, hem de içe dönük bir film... Bu filmin diğer ülkelere de bir anlam ifade edeceğini düşünüyorum. Çünkü bugün Irak'taki durumla paralellikler gösteriyor.
- Filmin senaristi Patrick Rotman filmle ilgili araştırmalarını ve fikirlerini şu şekilde belirtiyor: “Bu film aslında insanın korkunç şeylerle çetin koşullar altında mücadele etmesini anlatıyor. Bu nedenle de evrensel bir karakteri var. Bence  1954-1962 yılları arasındaki bu 8 yıllık dönem Fransızlar’ın zihninde yer etmiş. Çünkü bu savaş 4. Cumhuriyet’in bitmesinin en önemli nedeni. Ancak 1962’den sonra Fransa çağdaş bir toplum haline gelmiştir. Filmde özellikle Fransız ordusunun bu savaş sırasındaki vahşi tutumu ve savaş sırasında FLN’nin uyguladığı vahşet ve barbarlığa dikkat çekmek istedim. Bu sadece iyi ve kötü arasındaki bir savaş gibi görülemez. Savaşla ilgili her iki tarafın da birbiriyle çelişen anıları var. 1990 yılında bu konuyla ilgili çektiğim belgesel sırasında, bu askerlerin Cezayir’e yollanan 2 milyon askerin yaşadıkları travmanın görmezden gelindiğini, çoğunun orada yaşadıklarından ailelerine bahsetmediğini öğrendim. Bana anlatılan hikayeler yüzünden gecelerce kabuslar gördüm.”

cesur bir hikaye: 'Vaat Edilen Cennet'


Filmde, çocukluk arkadaşı olan genç Filistinli Khaled ve Said, Tel Aviv’de gerçekleştirilecek bir saldırıda intihar bombacısı olarak görevlendirilirler. Aileleriyle, vedalaşmadan, son bir gece geçirdikten sonra, vücutlarına bağlı bombalarla sınıra götürülürler. Ama operasyon planlandığı gibi gitmez ve birbirlerinin izin kaybederler. Artık tek başlarına kaderleriyle yüzleşmeleri gerekmektedir. 
Nablus’ta (Filistin’de bir bölge) çekilen film, umutsuz durumlarda yaşayan insanların sıradan günlerini derin bir içtenlikle anlatıyor. İşgale karşı çıkmanın yollarını arıyor ama can almaya asla göz yummuyor.
Avrupa’nın en ünlü ve en köklü gazetelerinden biri olan 
The Guardian’ın İsrail-Filistin sorunuyla ilgilenen Diplomatik editörü Ewen MacAskill filmin yönetmeni Hany Abu-Assad ile aşağıdaki röportajı gerçekleştirmiş:

Nablus’ta film çekmek sorun oldu mu?

Orada film çekmek hastalıklı bir fikirdi. Her gün çeşitli sorunlarla karşılaşıyorduk. Hem İsrailliler hem de Filistinliler az kişiden oluşan ekiplere alışıktılar. Ama filmi çekmek için küçük bir ekibimiz yoktu. 70 kişi ve 30 adet kamyonumuz vardı ve bu durumda kaçıp saklanamazdık. Bazı silahlı Filistinliler, onlara karşı olan bir film çektiğimizi düşündüler. Öte yandan diğer gruplar filmi destekledi çünkü bizim demokrasi ve özgürlük için savaştığımızı düşündüler. Bir grup da, filmin intihar komandocularını yeterince iyi bir şekilde anlatamadığını söylediler ve bizi silahlarıyla tehdit ederek, çekimleri durdurmamızı istediler. Filmi çekmeye devam ettik çünkü diğer grup bizi destekliyordu.

Ekip hiç İsrail -Filistin arasındaki çapraz ateşe yakalandı mı?
Çekimleri durdurmadığımız tek bir gün bile olmadı. Çatışmalar bitene kadar bekleyip, sonra çekime devam ediyorduk.

Altı Alman teknisyen film setini terk mi etti?
(Gülmeler) Onları suçlayamam. Doğru olanı yaptılar. Yaşamak filmden daha önemlidir. 20. gün, yakınımızdaki bir arabaya İsrailliler tarafından roket saldırısı gerçekleşince setten ayrıldılar. Silahlı adamlar, bize de orayı terk etmemizi emrettiler. Ama sadece onlar gitti çünkü her gün yıkıma daha da yaklaşıyorduk ve durum sürekli kötüye gidiyordu. Asıl tehlike roketlerdi. Çünkü silah seslerini duyduğumuzda başka yerlere gidebiliyorduk ama roketlerin geldiğini göremiyorduk. Bu çok daha korkutucu.

Bu şartlarda çalışmayı sürdürmenize rağmen, sonunda Nazareth’e gitmek için Nablus’u terk etmek zorunda kaldınız?
Bir gece önce çekim yaptığımız yerde büyük bir patlama oldu ve üç kişi öldü. Orayı terk etmekten başka çaremiz yoktu. Bu sorundu tabii çünkü devamlılığı sağlamak açısından çekimlere Nablus’ta devam etmek istiyorduk. Ama sonu estetik açıdan iyi oldu.

Neden bu öykü?
Her gün gazetelerde intihar saldırılarını okuyoruz. Herkes gibi, bir insan bu kadar ekstrem bir davranışı nasıl gerçekleştirir, onu bunu yapmaya ne yönlendiriyor diye düşünüyordum. Sonra, hikayeyi hiç onların tarafından dinlemediğimizi fark ettim. Bu durumu nasıl açıklıyorlardı? Sadece ailelerine değil, kendilerine de. Onları yargılayabilirsiniz ama bir hikayeleri ve gerekçeleri var.

Dijital kamerayla çekim yapmak çok daha kolayken 35 mm’yi tercih ettiniz. Neden?

Çünkü televizyonda izlediğiniz haberlerden bir farkı olmalıydı. Film sadece gerçeği tasvir etmiyor; aynı zamanda gerçeği bir resim yapmak için kullanıyor.

Yine de film oldukça gerçekçi gözüküyor.
Bu doğal. Sonuçta bu bir film, bir hikaye. Bir yandan bu bir kurmacayken, diğer yandan da  gerçeği yansıtmasını istiyorsunuz. Ben bunun bir korku filmi olduğunu düşünüyorum. Bu bir politik korku filmi ve aynı zamanda psikolojik, western ve gangster filmi. Hepsi bir arada. West Bank işgal altında olduğu için, bu daha çok vahşi batı gibi oldu. Gerçekten çekim sırasında aynen böyle hissettik.

İntihar bombacıları konusunda nasıl araştırma yaptınız?
Başarısız olan bombacıların sorgu dosyalarını inceledim. Aynı zamanda resmi İsrail belgelerini de okudum. İntihar bombacılarını yakından tanıyan insanlarla konuştum: arkadaşları, aileleri ve anneleriyle. Sonunda ortaya çıkan en açık şey, tek tip bir karakterleri yok. Hepsinin hikayesi birbirinden farklı.

Gazze ve Batı Şeria’daki İsrail saldırıları ve intihar bombacıları arasında nasıl bir ahlaki denklik olduğunu düşünüyorsunuz?
Filistin trajedisinin boyutlarını ve karmaşıklığını filme tamamen yansıtmak imkansız. Her iki tarafta ahlaki bir tutumdan söz edemez çünkü insanları öldürmek ahlaklı bir davranış değildir. Durumun tümü, tamamen ahlak kavramının dışında. İntihar saldırılarının nedeninin işgal olduğunu söylemek doğru olur. Bazı İsrailliler, barış sürecinin başlaması için, önce Filistinlilerin şiddet eylemlerine son vermesi gerektiğini söylüyor. Ama bu bir döngü. Sonuçta kimse işgal altında olmayı hak etmez.

Yapımda yer alan İsrailliler var mı?
Ortak yapımcı İsrailli. Amir Harel.

Son olarak, bu filmi neden çektiniz?
Bir tartışma ortamı  yaratmak ve görünmeyenlerin hikayelerini görünür yapmak için.

Ankara'ya 13 salonluk en büyük süpriz


13 salonla Ankara’nın en büyük sineması olarak açılan Cinebonus Gordion,  sezon boyunca yapacağı organizasyonların ilki olarak 3 Ekim Cumartesi “Karanlıktakiler” filminin senarist ve yönetmeni Çağan Irmak ile filmin oyuncularından Meral Çetinkaya ve Derya Alabora‘yı ağırlıyor.
Gösterim:3 Ekim Cumartesi
Söyleşi Gordion: 14.30
Özel gösterim seans: 15.30
Cinebonus Gordion
Tel: 0312 236 70 77

ispanyollardan bir korku filmi: "Ölüm Çığlığı"


Genç bir TV muhabiri olan Angela ile haber kameramanı Pablo, itfaiyecileri konu edinen bir program hazırlamaktadırlar. Oldukça sıkıcı geçen program bir telefonun gelmesiyle hareketlilik kazanır. Yaşlı bir kadının geçirdiği ev kazası ile ilgili gelen bu ihbar üzerine Angela ve Pablo itfaiyecilerin peşine takılır. Kadının evine varan ekip, evin içinden korkunç çığlıklar duyarlar. Bundan sonrası hafızalardan çıkmayacak bir kabustur. Son yıllarda giderek daha da gelişen İspanyol korku sinemasının en başarılı örneklerinden biri Ölüm Çığlığı (Rec). 2007 yapımı filmin Blair Cadısı ve Cloverfield karışımı yapısı Hollywood tarafından hemen takdir edildi ve Quarantine adlı bir yeniden çevrimi hemen ertesi yıla yetiştirildi. Filmin yönetmenleri Paco Plaza ve Jaume Balaguero'nun bu yıl çektikleri devam filmi de yakında ülkemizde izlenebilecek.