cesur bir hikaye: 'Vaat Edilen Cennet'


Filmde, çocukluk arkadaşı olan genç Filistinli Khaled ve Said, Tel Aviv’de gerçekleştirilecek bir saldırıda intihar bombacısı olarak görevlendirilirler. Aileleriyle, vedalaşmadan, son bir gece geçirdikten sonra, vücutlarına bağlı bombalarla sınıra götürülürler. Ama operasyon planlandığı gibi gitmez ve birbirlerinin izin kaybederler. Artık tek başlarına kaderleriyle yüzleşmeleri gerekmektedir. 
Nablus’ta (Filistin’de bir bölge) çekilen film, umutsuz durumlarda yaşayan insanların sıradan günlerini derin bir içtenlikle anlatıyor. İşgale karşı çıkmanın yollarını arıyor ama can almaya asla göz yummuyor.
Avrupa’nın en ünlü ve en köklü gazetelerinden biri olan 
The Guardian’ın İsrail-Filistin sorunuyla ilgilenen Diplomatik editörü Ewen MacAskill filmin yönetmeni Hany Abu-Assad ile aşağıdaki röportajı gerçekleştirmiş:

Nablus’ta film çekmek sorun oldu mu?

Orada film çekmek hastalıklı bir fikirdi. Her gün çeşitli sorunlarla karşılaşıyorduk. Hem İsrailliler hem de Filistinliler az kişiden oluşan ekiplere alışıktılar. Ama filmi çekmek için küçük bir ekibimiz yoktu. 70 kişi ve 30 adet kamyonumuz vardı ve bu durumda kaçıp saklanamazdık. Bazı silahlı Filistinliler, onlara karşı olan bir film çektiğimizi düşündüler. Öte yandan diğer gruplar filmi destekledi çünkü bizim demokrasi ve özgürlük için savaştığımızı düşündüler. Bir grup da, filmin intihar komandocularını yeterince iyi bir şekilde anlatamadığını söylediler ve bizi silahlarıyla tehdit ederek, çekimleri durdurmamızı istediler. Filmi çekmeye devam ettik çünkü diğer grup bizi destekliyordu.

Ekip hiç İsrail -Filistin arasındaki çapraz ateşe yakalandı mı?
Çekimleri durdurmadığımız tek bir gün bile olmadı. Çatışmalar bitene kadar bekleyip, sonra çekime devam ediyorduk.

Altı Alman teknisyen film setini terk mi etti?
(Gülmeler) Onları suçlayamam. Doğru olanı yaptılar. Yaşamak filmden daha önemlidir. 20. gün, yakınımızdaki bir arabaya İsrailliler tarafından roket saldırısı gerçekleşince setten ayrıldılar. Silahlı adamlar, bize de orayı terk etmemizi emrettiler. Ama sadece onlar gitti çünkü her gün yıkıma daha da yaklaşıyorduk ve durum sürekli kötüye gidiyordu. Asıl tehlike roketlerdi. Çünkü silah seslerini duyduğumuzda başka yerlere gidebiliyorduk ama roketlerin geldiğini göremiyorduk. Bu çok daha korkutucu.

Bu şartlarda çalışmayı sürdürmenize rağmen, sonunda Nazareth’e gitmek için Nablus’u terk etmek zorunda kaldınız?
Bir gece önce çekim yaptığımız yerde büyük bir patlama oldu ve üç kişi öldü. Orayı terk etmekten başka çaremiz yoktu. Bu sorundu tabii çünkü devamlılığı sağlamak açısından çekimlere Nablus’ta devam etmek istiyorduk. Ama sonu estetik açıdan iyi oldu.

Neden bu öykü?
Her gün gazetelerde intihar saldırılarını okuyoruz. Herkes gibi, bir insan bu kadar ekstrem bir davranışı nasıl gerçekleştirir, onu bunu yapmaya ne yönlendiriyor diye düşünüyordum. Sonra, hikayeyi hiç onların tarafından dinlemediğimizi fark ettim. Bu durumu nasıl açıklıyorlardı? Sadece ailelerine değil, kendilerine de. Onları yargılayabilirsiniz ama bir hikayeleri ve gerekçeleri var.

Dijital kamerayla çekim yapmak çok daha kolayken 35 mm’yi tercih ettiniz. Neden?

Çünkü televizyonda izlediğiniz haberlerden bir farkı olmalıydı. Film sadece gerçeği tasvir etmiyor; aynı zamanda gerçeği bir resim yapmak için kullanıyor.

Yine de film oldukça gerçekçi gözüküyor.
Bu doğal. Sonuçta bu bir film, bir hikaye. Bir yandan bu bir kurmacayken, diğer yandan da  gerçeği yansıtmasını istiyorsunuz. Ben bunun bir korku filmi olduğunu düşünüyorum. Bu bir politik korku filmi ve aynı zamanda psikolojik, western ve gangster filmi. Hepsi bir arada. West Bank işgal altında olduğu için, bu daha çok vahşi batı gibi oldu. Gerçekten çekim sırasında aynen böyle hissettik.

İntihar bombacıları konusunda nasıl araştırma yaptınız?
Başarısız olan bombacıların sorgu dosyalarını inceledim. Aynı zamanda resmi İsrail belgelerini de okudum. İntihar bombacılarını yakından tanıyan insanlarla konuştum: arkadaşları, aileleri ve anneleriyle. Sonunda ortaya çıkan en açık şey, tek tip bir karakterleri yok. Hepsinin hikayesi birbirinden farklı.

Gazze ve Batı Şeria’daki İsrail saldırıları ve intihar bombacıları arasında nasıl bir ahlaki denklik olduğunu düşünüyorsunuz?
Filistin trajedisinin boyutlarını ve karmaşıklığını filme tamamen yansıtmak imkansız. Her iki tarafta ahlaki bir tutumdan söz edemez çünkü insanları öldürmek ahlaklı bir davranış değildir. Durumun tümü, tamamen ahlak kavramının dışında. İntihar saldırılarının nedeninin işgal olduğunu söylemek doğru olur. Bazı İsrailliler, barış sürecinin başlaması için, önce Filistinlilerin şiddet eylemlerine son vermesi gerektiğini söylüyor. Ama bu bir döngü. Sonuçta kimse işgal altında olmayı hak etmez.

Yapımda yer alan İsrailliler var mı?
Ortak yapımcı İsrailli. Amir Harel.

Son olarak, bu filmi neden çektiniz?
Bir tartışma ortamı  yaratmak ve görünmeyenlerin hikayelerini görünür yapmak için.

0 yorum:

Yorum Gönder